İstanbul Arel Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı – İstanbul’da Bilgisayar Programcılığı Okumak


Yazıyı İstanbul Arel Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı 2. Sınıf öğrencisi olarak yazıyorum, iki senelik bölümümün son senesindeyim ve geçen bir senede hem bölümüm hem de okulum hakkında yeterli bilgi ve gözleme eriştiğimi düşünüyorum. Ayrıca İstanbul ve İstanbul’da okumak hakkında da (İstanbul doğma büyüme biri olarak) kendi fikirlerimi, tecrübelerimi ve bilgilerimi paylaşacağım.


istanbul arel üniversitesi


Bilgisayar Programcılığı Bölümünü Okumak – Her Yönüyle Deneyimlerim ve Görüşlerim


Bilgisayar Mühendisliği bölümünün sayısal derslerin yoğunlukta olduğu ders programında, yazılım derslerinin sayısı her geçen dönem veya dönemlerle birlikte adım adım arttırılır ve sayısal derslerle birlikte yazılıma da yavaş yavaş girer, alışırsınız. Fakat Bilgisayar Programcılığı bölümünde direkt olarak yazılım derslerinin yoğun olduğu bir ders programıyla yazılım öğrenim hayatına ani bir giriş yaparsınız, tabii önceden bir yazılım deneyiminiz yoksa. Zaten bu bölüm, meslek lisesinde bilgisayar bölümü okumuş arkadaşların geldiği bir bölüm olarak görülür genelde ve benim bölümümün de yoğunluğu o arkadaşlardan oluşuyor, o sebepten de hocalar işin temelini almış öğrenciler gözüyle bakıyor size ve işleriniz biraz daha zorlaşıyor. Eğer sizde benim gibi daha önceden yazılım görmemiş biriyseniz ilk başlarda afallama çekmeniz kadar doğal bir şey olmayacaktır, size tavsiyem bölüme başlamadan önce bir yazılım dili seçin ve o dilde çalışmalar yapın(YouTube’da çok değerli kanallar var onların derslerini dinleyebilirsiniz, internette hazır yazılmış kodları inceleyebilir önce bakarak sonrada bakmadan yazmaya çalışabilirsiniz), küçük gözükse de çok faydası olacağından emin olabilirsiniz, bunun garantisini veriyorum size, denendi onaylandı. Başlangıç dönemi için Python, HTML gibi dilleri önerebilirim. Eğer bu ön çalışmayı yapmazsanız siz daha okumayı yeni öğrenen İlkokul 1.sınıf öğrencisi olarak alfabeyi öğrenmeniz gerekirken hocalarınız konuları hızlı hızlı geçerek sizden cümle kurmanızı isteyecek ve ciddi bir afallama dönemi geçireceksiniz, kendim de dahil bir sürü insana şahit oldum bu konuda. 

Bilgisayar mühendisliği bölümünde sayısal dersler var demiştim (Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik) bilgisayar programcılığı bölümünde ise yazılım derslerinin harici olarak Matematik 1, Matematik 2, İngilizce 1, İngilizce 2, Türk Dili, İnkılap Tarihi gibi temel dersler mevcut, o dersleri de düşük düzey bilgiye kadar anlatıyorlar zaten. Bu derslerin tamamını ilk 2 dönem alıyorsunuz sadece, yani ikinci seneye tamamen yazılım dersleri ve yanında eşlik eden Mesleki İngilizce, Girişimcilik gibi bazı günümüzün ihtiyacı olabilecek konularda olan 1-2 (genelde 1) dersle giriyorsunuz.

DGS Sınavı İle 4 Senelik Bölüme Geçmek


2 Senelik bölüm olduğu için DGS sınavı ile birlikte 4 senelik bölümlere geçebiliyorsunuz. Bu bölümler Bilgisayar Mühendisliğinden, Fizik Mühendisliğine, Meteoroloji Mühendisliğine kadar uzanıyor. (Bilgisayar Programcılığı DGS bölümleri-link) DGS sınavı 60 Türkçe 60 Matematikten oluşuyor ve 150 dakika süreniz var, sayısal bir bölüm olduğumuz için her bir Matematik sorusu 3,0 puan iken Türkçe sorusu ise 0,5 puan. Yapmanız gereken Türkçede en az 1 net çıkartıp matematik sorularıyla uğraşmak. Aslında sınav sizin için 80 sorudan falan oluşuyor yani en fazla. Sayısal öğrenciler Türkçedeki netini garantiye aldıktan sonra Matematik sorularıyla işi bitmediyse tekrar Türkçeye bakmaz, Matematik biterse ve kontrol etmeyecekse kendine güveniyorsa Türkçedeki her bir doğru da ona 0,5 puan kazandıracaktır.

İstanbul Arel Üniversitesi’nde Okumak


Bana göre ülkemizde Üniversiteler kabaca 3 sınıfa ayrılıyor en üsttekiler yani diğerlerine göre en iyi olanlar, orta düzeyde olanlar ve en alt düzeyde olanlar. Bizim okulumuz en alt ve ortanın arasında ortaya daha yakın olanlardan gibi geliyor bana. Kampüsleri, hocaları, kendi okuduğum kampüsteki kütüphanesi, bahçesi, otoparkı, kampüs civarındaki imkanları, ulaşımı, yemekhane fiyatları, okul ücreti, okulun sağladığı imkanlar gibi birçok konuya değineceğim bu başlığın altında.

Hocalardan başlayacak olursak, bölümümdeki hocalar kendi halinde, mesleklerini hakkıyla yapmaya çalışan iyi niyetli insanlar. Hiçbir sıkıntım olmadı benim, sizin nasıl yaklaştığınızla çok ilgili bir konu bu. Ders anlatım konusu size bağlı olmakla birlikte hocanın anlatışıyla da ilgili tabii, demek istediğim benim iyi anlattığını düşündüğüm bazı hocalarımı bazı arkadaşlar beğenmiyor mesela veya tam tersi durum da söz konusu olabiliyor.

Okulumuzun Kemal Gözükara, Sefaköy, Cevizlibağ adında üç kampüsü var. Ana kampüs Büyükçekmece Gölü’nün batısında, en merkezi yerde bulunan sağlık bölümlerinin bulunduğu ve tramvay ile ulaşabileceğiniz Cevizlibağ kampüsü ise Cevizlibağ’da bulunuyor. 2 Senelik bölümlerin bulunduğu kendi kampüsüm Sefaköy kampüsü ise Sefaköy’de E-5 karayolu üzerinde, Sefaköy metrobüs durağına 5 dakika mesafede. Metrobüs durağının yanına yapımının ne zaman tamamlanacağını bilmediğim bir metro durağı da yapılıyor şu an. Kampüs gerçekten her türlü ihtiyacınızı karşılayabilecek, çok işlek bir yerde bulunuyor. AVM, restoran, kafe, banka, pastane ve okulumuzun öğrencileri için ücretsiz olan halı sahaya kadar birçok imkânı barındıran bir yer. Sefaköy, İstanbul ölçeğinde baktığımızda çok merkezi bir yer olarak geçmese de metrobüs durağının olmasıyla, metro durağının yapım aşamasında olmasıyla ve de okulların kampüsleri çok alakasız yerlerde bulunabilirken öğrenciler için gayet merkezi bir yer.

Kampüste binanın sağ tarafını çevreleyen küçük bir bahçe var, bahçenin 3’te 2’sini sadece çalışanların arabasını koyabildiği bir otopark kaplıyor. Geri kalan kısımda ise yemekhane, banklar, kantin ve kantinin dışındaki masalar var. Hava almak için çıkabileceğiniz çok küçük, içinde 2 tane ücretli Playstation 3’de bulunan bir bahçe.

Yemekhanesinde en fazla 10 TL gibi bir ücretle gayet iyi bir şekilde doyabilirsiniz. Tabağı 2-3 liradan ana ve ara yemekler satılıyor, yanında tatlı ve salata gibi seçeneklerde mevcut tabii ki ve birkaç kez karnım açken oturduğumda bahsettiğim miktara karnımı gayet yeterli olarak doyurmuştum, yemekleri ise çok mükemmel olmasa bile gayet kabul edilebilir düzeyde lezzete sahipti.

Okulda sınıflardan sonra en çok vakit geçirdiğim yer kütüphane, kütüphaneden 15 gün + isteğe bağlı bir 15 gün daha uzatabilmek üzere toplamda 30 gün müddetli kitap alabliyorsunuz. Kütüphanede bilgisayar masaları, tekli koltuklar ve ders çalışabileceğiniz hemen yanında priz bulunan masalar mevcut. Birçok kez kitap ödünç almış biri olarak kütüphanenin belki ultra düzeyde bir kitap iddiası olmasa bile hemen her konuda yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Dokunmatik dijital bir ekrandan aradığınız kitabın diğer iki kampüs kütüphanesinde olup olmadığına da bakabiliyorsunuz.

Ben %100 burslu okuyorum fakat tercih döneminde okulları araştırırken ücret konusunda en uygun miktarları gördüğüm okullardan biri şu an okuduğum Arel Üniversite’ndeydi. 2 Senelik bölüm olduğu için olabildiği kadar ucuz bir okulda okumanızı ve sonra DGS sınavı ile 4 senelik bir bölüme geçmenizi tavsiye ederim.

Bir üniversiteden beklediğiniz birçok imkanı Sefaköy Kampüsünde veya Cevizlibağ Kampüsünde değil, ana kampüs olan Kemal Gözükara kampüsünde bulabilirsiniz. Bunları kabaca, ferah büyük yeşil alanlı bir bahçe, yüzme havuzu, spor salonu ve kulüplerin etkin olabilmesi konusunda sağlanacak imkanlar gibi sayabiliriz.

İstanbul’da Okumak – İstanbul’da Öğrenci Olmak 


istanbul boğaz

İstanbul bana göre dünyanın en güzel şehri. Burada doğduğum, sadece burayı gördüğüm ve benimsediğim için söylemiyorum, 2 sene kadar Kayseri’de yaşama tecrübem oldu. İstanbul bırakın Türkiye’yi dünyanın bile en kalabalık şehirleri arasında yer alıyor bu da doğal olarak İstanbul’u bir merkez haline getiriyor, merkez olunca da ülkemizde ki imkanların çok büyük bir oranı İstanbul’da toplanıyor. Bu da İstanbul’u birçok insana göre hem çok avantajlı hem de çok dezavantajlı durumlara sokuyor. Her iki kısmı da değerlendireceğim, yavaştan başlayalım. İstanbul’da doğmuş, senelerdir İstanbul’da yaşayan, akrabaları ve ailesi Kayserili biri olarak defalarca hem Kayseri’de hem de farklı şehirlerde bulundum ve bu bahsettiğim imkanlara bir kez alışınca başka şehirler size gerçekten dar geliyor. 

İstanbul sadece metropol bir şehir olmasından kaynaklı olarak insanların daha fazla imkana sahip olduğu bir yer de değil, tarih boyunca Karadeniz’i dünyaya bağlayan o harika boğazlarından dolayı ilgi odağı olan, hiçbir şey inşa edilmese bile doğal güzelliğiyle bile fark yaratan bir şehir. Böyle kıymetli bir şehir için tarih boyunca ne kadar çok kulis döndüğünü, kaç savaş sonucu ne kadar insanın öldüğünü ve kimler kimlerin buralara geldiğini iz bıraktığını anlatmama gerek yok sanırım. Bugün ki İstanbul’u ne kadar atalarımız yani Osmanlılar oluşturmuş olsa da Roma İmparatorluğu döneminden kalan Ayasofya, Dikilitaş, Yılanlıtaş, Yerebatan Sarnıcı, Galata Kulesi gibi birçok değerli eser de hala yerinde duruyor, dünyanın dört bir yanından turist çekmeye devam ediyor. Osmanlı İmparatorluğuna yaklaşık 500 yıl başkentlik yapmış İstanbul’un tarihi ve kültürel olarak ne kadar zengin olabileceğini bir düşünün. Bu sitede beraber çabaladığım çok sevdiğim arkadaşım Resul ile fotoğraf çekmeyi ve gezmeyi sevdiğimiz için birlikte geziler yapıyoruz, hem gezmiş görmüş, hobimiz olan fotoğrafçılığı yapmış hem de güzel anılar biriktirmiş oluyoruz. Bu gezileri düzenlemeden önce tabii ki bir ön araştırma yapıp gidilecek yerlere karar veriyoruz, son gezimizi ben planlamıştım ve bu planlama inanın bana saatlerimi aldı, o kadar çok gezilecek yer var ki. Kültürel, tarihi, manzara, yeşil alan, park, güzel mekanlar, güzel sokaklar, müzeler, caddeler, deniz kenarları gibi say say bitmeyecek her tarzda geziye uygun yerler mevcut olan olağanüstü bir şehir İstanbul. Yani demem o ki İstanbul sadece insanların toplandığı ve imkanların burada biriktiği bir şehir değil, her haliyle fark yaratan, dünyanın en kıymetli yerlerinin başında gelen bir şehir. İyi taraflarını kendi açımdan çok detaylı olmasa da kabaca anlattığımı düşünüyorum.

Kötü taraflarını saymaya kalkarsam, tek bir tane sebebin dallanarak birçok sebebe yol açtığını görüyorum o da insan fazlalığı. Hava kirliliği, kalabalık, trafik, toplu taşıma araçlarındaki kalabalık, çeşmeden su içememe vesaire vesaire gibi birçok dezavantaj olarak niteleyebileceğimiz özellik insan fazlalığından geliyor. Ben doğma büyüme İstanbul’lu olduğum için bunlara alışkınım ve bana hiçbir zaman ye yeter artık dedirtmedi. Tam tersi saat 17:00 olunca ölen şehirleri, taşraları, imkanların kısıtlı olduğu şehirleri sevmiyorum ben de. İstanbul'daki iş gücü diğer şehirlerden çok daha fazla olduğu için kiraların da doğru orantılı olarak daha fazla olması gayet doğal, toplu taşıma olarak ise daha ucuz olduğunu biliyorum diğer şehirlere kıyasla. Öğrenci abonmanı aylık 50 TL ve 200 basma hakkınız var, özellikle bitirmeye çalışsanız zorlanırsınız, daha bitirebileni görmedim. Gıda olarak ise, insanlar artık sadece belli başlı marketlerden alışveriş yapıyor ve o marketler de ülkemizin her yerinde bulunuyor.
author

Süleyman Kaan TAŞ


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Sosyal içerik ve Teknoloji

Dijital dünya